İzleyiciler

14 Ağustos 2017 Pazartesi

İki torun

26 Temmuz günü anneanne oldum, kedimin iki tane yavrusu oldu.

Haftalar öncesinden arkadaşımın yaptığı gibi ona bir yatak hazırlamıştık büyük prensle. Pek hoşlaşmadı hayvan, meğer ayak altıymış, doğumdan sonra anladık.


Çiftleşmeden sonra 61-63 günde doğar yazıyordu internette, istiyorum ki haftasonuna denk gelsin de doğum anında yalnız olmayayım. Olmuyor, minikler çarşamba gelmek istiyorlar.
Sabah 7 civarı yere düşen pikenin altından karton kolinin tırmıklanma sesiyle uyanıyorum, bakıyorum halıda kan lekeleri var. Anlıyorum ki doğum başlıyor.
Bakıcıya mesaj gönderiyorum erken gelsin diye,  kedinin karnına masaj yapmaya çalışıyorum ama panik oldum olacağım. İnternetten araştırma yapmıştım güya, aşinaydım ama resmen mala bağlıyorum hayvanın başında. Yanında kalsam mı, gitsem mi. Derken ıkınıyor, yalanıyor, miyavlıyor. "Hah" diyorum, "ilk bebek geliyor". Ama o da ne, kedimin arkasında bir çift ayak ucu görünüyor. Veteriner sandığım tüccarı arıyorum, diyor ki, "Ters doğum da bir doğum çeşididir, panik olmayın, kedilerin doğumu insanlarınkinden kolay olur."
Biraz sonrasında kedim birden panikliyor, yattığı yataktan fırlayıp kapıya koşuyor, biraz da orada ıkınıyor. Sonra yatağın altına kaçıyor. Ulaşamayacağım bir yere. O panik ben panik, yatağı itip onu alıp kendi yatağına götürüyorum, o sırada yavrunun yarısı çıkmış. Hani keseyle doğacaktı, bunun kesesi yok!! Veterineri tekrar arıyorum, açmıyor. Ters geliyor, anne panik. Sonrasında sakinliyor biraz, ıkınıp çıkartıyor yavruyu.
Yavru kıpırdamıyor!
Anne kendini yalıyor ama yavruyu yalamıyor. Tutup önüne koyuyorum bir iki başını yalıyor, veterineri tekrar arıyorum. "Pamuğu sıcak suya sokup bebeği hızlıca silin, ısınsın, hareketlenir" diyor. Koşup su ısıtıp pamukla siliyorum. Olmuyor. Olmuyor. Veterineri tekrar arıyorum, yine açmıyor. Muayenehaneyi arıyorum, muhatap yok, başka bir muayenehaneyi aramamı tavsiye ediyorlar!!

İnternetten yakın çevreden bir klinik bulup arıyorum, hemen veterinere bağlıyorlar. Bana açık açık ne yapmam gerektiğini, nasıl yapacağımı sakince anlatıyor. Sonrasında diyor ki, maalesef...
Elimde ölü yavru kalakalıyorum.
O anda telefonlarımı açmayan, whatsapp dan gönderdiğim görüntüye bakmaya bile tenezzül etmeyen veterinere duyduğum kin ve siniri tarif edemem. Öyle ki, "ne oldunuz, öldünüz mü kaldınız mı" diye aramıyor bile. Ama doğumdan beş gün sonra "karma aşı vaktiniz geldi" diye mesaj atmayı biliyor.

Bir yandan arkadaşlarımla ve eşimle konuşuyorum, ölü yavruyu uzaklaştırmam gerektiğini söylüyorlar. Çok hızlı nefes alıp veriyor kedim, her türlü kötü senaryo geçiyor aklımdan. Derken ıkınmalar başlıyor. Neyse ki videolarda izlediğim gibi bir kese doğuyor ve içinde bebek hareket ediyor.

Daha fazla uzatmayayım, peşine bir kese daha geliyor. Kedimin canlı iki bebeği doğuyor. Dışarda evladının haberini bekleyen babalar gibi dikilen büyük prense veriyorum haberi.



Kediciğim kendini ve çocuklarını misler gibi temizliyor ama yatak malum. Kirlileri alıp temiz sereyim istiyorum, amanin, yavrularına yaklaştırmıyor bile. Tuvalete gitmek için yatağından kalktığında çarşafın yarısını serip yavrulardan birini temiz çarşafın üstüne koyuyorum, yanımdan bir ok geçip yavruyu hışımla leş gibi köşeye atıveriyor. Bi de çemkiriyor bana zilli.

Kuytu sever diyorlar, salon sehpasını yatağın üstüne koyuyoruz, loş sever, sıcak sever diyorlar, lastikli çarşafı sahpaya geçiriyoruz. Kedimize hem dam, hem duvar :D


Bembeyaz doğan yavruların önce burunları kararıyor, sonra kulakları, patileri.. İnanılmaz bir hızla büyüyorlar maşallah.


Minnoşlar bugün 19 günlük oldular. Anaları izin verse yiyip yutacağız büyük prens abileriyle. Ama pisiler miivledi mi koşup geliyor. Henüz pati yemedik çok şükür ama tehditkar miyavlamalara ve ölümcül bakışlara çok maruz kalıyoruz.




13 Ağustos 2017 Pazar

teyzeyi anneden daha çok sevmek

Ne kadar çok şey yaşadım buraya yazmamanın eksiklik olacağı... Her olaydan sonra akşam bir vakit ayırıp bunu yazmalıyım desem de çoğu günler olduğu gibi erteledim, önüne daha acil işler geçti. Geçerli mazeretlerim olduğunu söyledim kendi kendime ama asıl neden tembelliğimdi.

Saçma bir tatil geçirdim, yolculuk bir felaketti. Biraz daha fazla yapabileceğim tatili, işler aksar ve hamile kedim bizsiz sıkıntı yaşar diyerek kestim ve çocuklarımı bayıldıkları denizden alıp Ankara'nın bozkırına, dört duvar arasına getirdim. İş acil değilmiş, kedi de pekala yaşıyormuş bizimkilerin yardımıyla.


Gelelim neden birden coşup yazabildiğime...

Büyük prens 2 aylıktı, bizimkilere emanet edip de işe başladığımda. Ablam o kadar sevdi ki yeğenini, ona bırakıp giderken bir gün bile ağlamadı. Aksine akşam almaya gittiğimde çeke çeke çıkarabildim baba ocağımdan.
3 yaşındaydı ağlaya ağlaya kreşe başlattığımda, yarım gün göndermek akıllıca gelmişti, sabah krizlerle kreşe bıraktım, ablam kreşten öğlen törenlerle aldı, akşam teyzesinden koparıp almak yine zordu.
4 yaşında tam gün kreşe başladı, zaman zaman krizler yaşasak da kreş dönemini idare ettik. Cumartesi günleri teyze günüydü, o gün iple çekilirdi.

Teyzesi sınırsız hoşgörü, abur cubur yasağı olmayan, her dileğinin gerçekleştiği, bağırılmayan kızılmayan bir limandı oğlum için. Bense yaramazlıklarına bağıran, ceza veren, olabildiğince sağlıklı ama onun sevmediği yiyecekleri yediren, kuralları olan annesi.

Hanginizi daha çok seviyor deseler ben de "teyzesini seviyordur" derdim ama kendinden duyunca ne kadar yaralandığımı tarif edemem. Bir de açıklama yapıyor masumum. "%90 teyzemi, %10 seni seviyor değilim, teyzemi 53, seni 47 gibi. Teyzemi 52, seni 48 gibi. Oranlar çok yakın yani."
Bir şeyler geveledim cevap olarak şimdi hatırlamadığım, ama nasıl da canımı yaktı. Ağlayasım geldi.

Gittim yanından başka şeylerle meşgul oldum.