İzleyiciler

30 Mart 2017 Perşembe

Kandil

Kimileri İslam dininde kandillerin yeri olmadığını iddia ediyor.
Mantığım bu fikre hak verse de, kutsal düşünülen günlerin bir zararını görmediğimden, ben de kutlayangillerdenim.

Regaib kandilimiz kutlu olsun.

Un helvası yaptım adettendir diye. Komşulara dağıtmak geçti aklımdan, "kimsenin kapını çaldığı yok, hep sen, hep sen" dedi içimdeki kötü kız. Hak verdim, vazgeçtim.


Bence lezzetli oldu ama içindeki yağ miktarını görünce yemeye tırsıyor insan. Görmeyince hapır güpür ye tabi.

Ben şuncular buncular günlerini sevmem. Yazmıştım bir ara uzun uzun. Tüketim üzerine kurulu oldukları için.
Ulusal bayramları severim, birlik beraberliği pekiştirir, milli değerleri öğretir diye.
Dini bayramları da severdim, evlenene kadar. Genele bakınca yine severim de, özelimde uykularım kaçıyor bayramlar yaklaştıkça. Bunu da yazmıştım eskiden.
Kandilleri de severim. En fazla kandil simiti alma adeti var. Almayınca darılan, küsen, trip atan tipler yok. İnsanlar birbirini hatırlıyor, arıyor, dua ediyor. Toplu yapılan ibadetler var, dolayısıyla birlik-beraberlik...

Böyle düşünüyorum düşünmesine ama, üzerimde bir bıkkınlık. Kimseyi arayasım yok. Bu aralar fiziken de, ruhen de kendimi kötü hissediyorum. Nedenini baharın gelmesine bağlasam da belli de olmaz. Sanırım yine geldiler bana... :))
Evin önündeki parkın ağaçları çiçek açtı, izlemesi pek güzel. Ama burnum, gözüm, boğazım kaşınıyor. Hep yorgunum. Sabah uyanması bir dert.
Üzerine belim ağrıyor, bizim ailede bel kasları zayıf. Babamın bel fıtığı var, abimin de beli ağrır, bekliyordum açıkçası. Şimdi uzun süre oturunca kalktığımda hemen doğrulamamayla başlayan, ufak ama can sıkan bir ağrıya sahibim. Yıllardır bu sorunu bilmeme rağmen harekete geç(e)mezken, baktım sonrası tatsız görünüyor, kalkıp havuza gidiyorum.
Hafta içi öğleden sonra kimse olmaz derken bir bakıyorum, her kulvarda bir- iki kişi nazlı nazlı yüzüyor. Gözüme yan kulvarı kestiriyorum, iki vatandaş var. Onları gözete gözete sırtüstü yüzüyorum, aramız açılınca kulaç atıyorum, kimseye çarpmayayım diye çünkü çarparsam dengem bozulacak, biliyorum, su derin (230 cm), panikliyorum.
Yine güvenli mesafeyi ayarlıyorum, gözüm tavandaki çizgide hizalı giderken hoop elim bir şeye çarpıyor. Neye? ileri doğru yüzerken sıkılıp geri dönen bir lavuğa, çok afedersiniz.
Nerdeyse 40 yaşındayım, vücudum 20sindeyken bile çok muntazam değildi, kafamda bone gözlük, güzel miyim çirkin miyim belli değil, magandanın teki havuzda taciz ediyor.!!
Neyseki sandığım kadar paniklemiyorum. Kulvarı değiştiriyorum, orta kulvara geçince bi yerleri yemiyor sanırım, gelmiyor daha.
Ertesi gün oluyor, evde de egzersiz yapayım, haftada bir iki kez de havuza giderim diyorum. Çocukluğumda HBB diye bir kanal vardı, sabahları "Bodies in Motion" diye bir aeorobik programı yayınlardı. O aklıma geliyor, internetten arayıp bulup yapıyorum.. Gilad devam etmiş, o eski hali yok tabi. Aynı kondüsyonda ama yaşlanmış haliyle. Aaa, o zamanlarım geliyor gözümün önüne, ilk gençlik yılları. Bu aralar eskiyi hatırlamak üzüyor beni, ne oluyorsa artık.
Sonra yoga geliyor aklıma, bir ara yogaya sarmıştım, pek de hoşuma gitmişti. Sadece ohmm deyip meditasyon yapmak zannettiğim yoganın hiç de öyle olmadığını şaşırarak görmüştüm. Yine internette aranırken "Elif İşcan" diye bir hatuna denk geliyorum. 40 dakikalık bir video hazırlamış yeni başlayanlar için.
Becerebildiğim kadar yapıyorum, ah o hareketler belime ne kadar iyi geliyor, esnemeler rahatlatıyor, benden mutlusu yok. Keyifli hissediyorum kendimi, kalkıp biraz çalışıyorum, yemek yapıyorum, akşam oluyor, beyler geliyor, yemek yiyoruz, muhabbet ediyoruz, ödev yapıyoruz, oynuyoruz falan.
Evde en geç küçük prens uyuyor. Yanında yatarken bazen uyuyakalıyorum. Yine öyle oluyor, uyandığımda saate bakıyorum, 1e geliyor, kalkmaya çalışıyorum, o da ne? Sol böbreğimin üstüne biri bıçak sokmuş. Kim? Elif İşcan. Kalkmak ne, yataktan doğrulamıyorum.
Gözümden yaş geliyor. Zar zor doğrulup odadan çıkıyorum, hamladığımı düşünüyorum ama 'hamlayacak kadar zorlamadım kendimi' diyorum. Ahhhh. Bu durumun çözümü, bu hale sokan hareketleri tekrar yapmak ve süt ürünleri tüketmemektir, biliyorum. Ertesi gün zor geçiyor ama çabuk toparlıyor neyse ki.

Son günlerimin özeti, yoga belimin ağrısına ve ruhuma iyi geliyor. Gilad'cığım beni geçmişe götürüyor ve onunla aerobik yapmak beni mutlu ediyor. Uyanabileyim diye kendime bir kahve pressi ve filtre kahve alıyorum, kokusu şımartıyor. İşyerine daha sıkça gitmeyi planlıyorum, çünkü ben koşturmadıkça kimse işi ilerletmiyor. Hayatı biraz daha kendim odaklı yaşamaya çalışıyorum, bana kazandırdıkları ve kaybettirdikleri var, bir süre böyle deneyeceğim bakalım. Bana ve aileme nasıl yansıyacak?


Regaib kandilimiz kutlu olsun. :)
Sağlıkla ve mutlulukla nicelerini görelim inşallah.

15 Mart 2017 Çarşamba

Bloglar Arası Röportaj




Ayol ne kadar da meraklıymışım birileri bana sorular sorsun, ben onları cevaplayayım. Sevgili annesinin prensesi'nin aklına sağlık, hem yeni bir blog arkadaşı kazandırdı bana hem de keyifli bir röportaj yaptırdı. 
Röportaj eşim tembelprenses, Elif Sağlık. Bloğundan okuduğum kadarıyla, ismiyle pek bağdaşmayan azimli, manevi konulardan haberdar, alımlı, ayakları yere basan genç bir arkadaşım. Güzel sorular sormuş. ama zor sormuş... :))) Günlerimi aldı cevaplaması :D


*Sizin için Tanrı nedir ? İtaat etmek ve iman etmek arasındaki fark nedir ?
Manevi konulardan bihaber oluşum beni oldukça rahatsız ediyor. Büyüklerden gördüğüm değil de, kendim araştırarak bulayım istedim bir şeyleri. Hani olması gereken de o ya. AÖF'ün ilahiyat bölümüne kaydoldum. Amanın ne kadar zordu, yapamadım, kaldı. Sonra makaleleri okudum, açık oturumları izledim, bloglar okudum. Her türü hem de. Ayşe Hür'ü de okudum, Cemalnur Sargut'u da.. Sevan Nişanyan'ı da okudum, Abdülaziz Bayındır'ı da.
Hoca Nasreddin der ya, "Hanım sen de haklısın" :D
Hiç uçlara gitmedim ama kafam karışmadı desem yalan olur.
Buraya yazdıklarım benim sorumluluğumda, kimseyi yanıltmak, kızdırmak vs  amacında değilim.
Tanrı'nın varlığına inanıyorum, ama semavi dinlerde "niye" diye sorduğum onlarca şey çıkıyor. Körü körüne inanmak -Taklid-i iman- yanlış deniyor ama tahkik ettiğinde cevapsız kalan ve o günün şartlarıyla açıklanamayacak bir sürü şey ortaya çıkıyor. Şüphe olmamasının doğru olduğu öğretiliyor ama bu durum da tahkik-i iman ile çelişiyor. Şu an'ımla ilk gençlikteki tanımlarım oldukça farklı. Gelecekte de düşüncelerimin ana başlıkları değişmese de, değişiklikler olacağını zannediyorum. Bana göre;
Tanrı, Allah, bence her şeyi yaratan. Sınav dünyasını yaratıp, bizi sınayan güç. O'ndan geldik, O'na döneceğiz.
İman etmek, Allah'a inanmak başlığı altında O'nu tanımak.
İtaat etmek, Allah'ın emirlerine uymak.
Biri düşünce, diğeri icraat özetle.
Bunlar, pek çok kişiyle ortak yanıtlar. Benim fikirler bunların alt başlıklarında değişiyor. Beki onları da bilahare konuşuruz. ;)

*İnsanın nefsini yenebilmesi sizin için ne ifade ediyor?
Nefs'i kendi özelimde, "içimdeki yaramaz, şımarık, asi kız" olarak tanımlıyorum. Büyük erenlerin nefsini terbiye etmek için çile çektiklerini hatırlarsak, benim tanımım çok sığ kalıyor ama düşüncem bu. Çok genel anlamıyla "yasak" olana verilen tepki olabilir mi acaba? Bu yasak yeri gelir, inanılan dine göre haram olan şey olur, yeri gelir uygulanan diyetteki yenmemesi gereken abur cubur olur. Dolayısıyla nefsi yenebilmek insanın inancı ve amaçlarıyla ilgili; ahiret hedefliyorsa dini yasakları çiğnemeyecek, sağlığı hedefliyorsa bilim insanlarının yasaklarına uyacak, güzelliği hedefliyorsa uzmanları dinleyecek falan falan.

*Kendinizi yeterince tanıyor musunuz ? Kendinizi seviyor musunuz?
İnsan içinde bulunduğu durumla, çevresindeki insanlarla, yaşadığı olaylarla değişiyor. Bu soruya "evet" diyenin yanıldığını düşünürüm naçizane. Böyleyim, şöyleyim, kesinlikle yapmam dediğim şeyleri mecburen yaptığım örnekler olduğuna göre, kendimi yeterince tanımadığımı söyleyebilirim. Genele bakınca hayır, tanımıyorum. Ama an için konuşuyorsak, evet tanıyorum. Ne severim, neye sinirlenirim, ne mutlu eder falan falan. Hiç bir zaman "şaşırdım, hiç böyle bir tepki vereceğimi beklemezdim kendimden" demedim. An içinde tutarlıyım ama genele bakınca büyük sapmalar var. :D
Şems-i Tebrizi' nin şu cümleleri cuk oturur benim itikatıma...
Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür.Tek tek her birimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz.Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermek için tasarlanmıştır.Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.
Değişe değişe kusursuzluğa doğru gidiyoruz.

Kendimi seviyor muyum, evet seviyorum. Narsizmin en büyük belirtilerinden biri, "Herkes benim gibi olsa, dünya ne güzel olurdu" diye düşünmekmiş. Diyorum, ve gerisini yorumunuza bırakıyorum. 
Narsizm: Nar seven kişi
Hahhaha :D



3 Mart 2017 Cuma

Melankoli tercih midir?

Şükrü Erbaş diye bir şair- yazar...
Hiç üşenmemiş, beni araştırmış, incelemiş... Neler düşündüğümü, hangi olaylara ne tepki verdiğimi, ne sevmediğimi, ne sevdiğimi bir bir yazmış.
İşin ilginç tarafı, hiç aklımda olmayan düşüncelerimi bile doğru tahmin etmiş, bulmuş çıkartmış.
Daha ilginci, yetişkinlik düşüncelerimi ben daha 7-8 yaşlarındayken yazmış.

Allah Allah.
Nasıl da hiç fark etmedim böyle bir analiz altında olduğumu...
:p

"Yağmur dindi Ömür hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi yine. Doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. Umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi - beyaz mıdır, kurşuni - külrengi mi yoksa?"