İzleyiciler

24 Nisan 2016 Pazar

23 Nisan kutlu olsun

......
Bugün, Atatürk'ten bir armağan,
Yoksa, tutsak olurduk sen inan.
Bugün yirmi üç Nisan,
Hep neşeyle doluyor insan.

Saip EGÜZ

20 Nisan 2016 Çarşamba

zaman topukladı, kaçıyor...


Hızlı yaşamak genelde hoşuma gider, ama son zamanlarda "şöööyle bir otursam, telefon hiç çalmasa, sorumluluğum olmasa, avare avare film izleyip, kahve içsem" derken buluyorum kendimi. Ay ne ütopik.
Bebeği, bakıcısına bırakıp dışarı çıkma cesareti gösteremedim daha, iki ay oldu başlayalı, paranoyak tarafım düzelmiyor bir türlü. Sanki arkamı dönsem zarar verecek :(

Epey oldu, günlük niyetine kullanmayı planladığım bloğuma yazmıyorum, olaylar oluyor, bitiyor, unutuyorum. Gerçi yazmadığım süre boyunca çok da keyifli bir şey yaşamadım ama hayat sadece keyiften ibaret değil. Deftere yazdığım zamanlardaki gibi maddeleyeyim de bari, arasında bağlantı kurmam gerekmesin. :p

*Gündem malum, kahredici. Hükümet son dönemdeki olayları bahane gösterip 23 Nisan resepsiyonunu iptal etmiş. Bir "n'oluyoruz" diyen yok. İnsanlar fb'de ay şöyle vay böyle deyip, hemen peşine akşam yemeklerini paylaşıyorlar. Uğraşmadan, ölmeden geldi ya bu cumhuriyet, sanırım kıymeti yok. :(
*Geçen hafta bakıcı hanım ailevi problemleri olduğunu söyleyip erken çıkmak istedi. İşyerinden de arayıp, planları teslim etmemi söylediler mi? Hoş geldin gündüz bebek bak, gece çalış. Yetiştireceğim diye yaptığım gelişigüzel yerleri toparlamak bu haftaya sarktı, programın hala gerisindeyim. Depar yapmam lazım ama hiç gücüm yok.
*Yunus Emre- Aşkın Yolculuğu diye bir film izlemeye başladım çalışırken. Başka bir dünyayı anlatan, akıcı bir film, oyuncular hakkını veriyor karakterlerin. "Payidar Tüfekçioğlu"nu beğenirdim zaten, Tabduk Emre'yi oynuyor. İzlediğim süre boyunca etkileniyorum, ama kapatınca her şey eski düzenine dönüyor.
*Çok unutkanım, özellikle bebek ağlarken... Dışarı çıkacaksam, çıkma nedenimi bile unutacak kadar. Elimi ayağıma dolaştırıyor velet. İsimleri hatırlayamıyorum, işleri hatırlamıyorum.
*Büyük prensin tekvando dersini izledim bu hafta. Benim izlediğimi gören hoca, benim bebeyle daha çok ilgilendi. Ne acı, izleyeni varsa kıymetli, yoksa ne yaparsa yapsın. İllaki orda olmam mı lazım? Benim çocuğumla özel olarak ilgileneceğine, az da olsa herkesle ayrı ayrı ilgilenseydi daha kıymetliydi benim için. Herkes şov peşinde, yaranma peşinde.

Bir dişliye takılmış, dönüyor da dönüyorum gibi hissediyorum son zamanlar. Önümdeki arkamdaki dişlilerden kopup bir yere gidemiyorum. Duramıyorum, azıcık dursam zincirleme her şey aksıyor.

5 Nisan 2016 Salı

cehennemdeyiz de haberimiz mi yok acaba?

Haber izlemekten korkuyorum aylardır. Ama izle(ye)miyor olmak utandırıyor beni. Kimileri benim kaçtığım haberi yaşamış, acının en büyüğüyle ölmek isterken, benim yaptığım ayıp geliyor.
Bu düşünceyle açtım bu sabah haber kanalını, Gülhane'de çöken duvarı gösteriyordu tv.  Alt yazı geçiyordu çocuğunu hastaneye götürürken saldırıya uğrayan korucubaşı şehit... Nusaybin'de roketatarlı saldırıda 1 şehit...

Sarhoşun teki eve gelmiş, karısını çocuklarını dövmeye başlamış, 24 yaşındaki oğlu kapmış av tüfeğini, öldürmüş pisliği. Görüntüde delikanlı bir koluyla anasına sarılmış, diğer kolunda jandarma, jandarma götürdüğü için utanıyor  sanki...
Direndim, kapatmadım.
Derken, Kocaeli'nde anasının sevgilisi tarafından tecavüze uğrayan çocuğun öldüğü haberini izledim. On gündür hastanedeymiş yavru, dayanamamış. Ölmüş. 3 yaşında. 3 YAŞINDA!!!!! 3!!! Behey sapkın, behey vicdansız asalak. Sana verilen hangi ceza layığındır?? Ne yakışır sana?
İzledim. 
Küçücük aklımla ne yapabileceğimi tarttım. O? olmaz.... bu? olmaz... ona gücüm yetmez, bunda beni kaale almazlar. Ne kadar güçsüzmüşüm meğerse ben, ne kadar da etkisizmişim. 
Bir tek aklıma yazabileceğim geldi. Hiçbir şey yapmamaktan iyidir dedim. 

Gözleri kocaman çocuklar için değer…
Mücadeleye değer…
Bir hayat pahasına da olsa; değer!.. 
Yaşar Kemal