İzleyiciler

5 Mart 2016 Cumartesi

Bir tatlı huzur almaya geldik...

Ben yazana kadar günler geçiyor, evin gündemi değişiyor. :/
Çarşamba günü Ankara 29 derece idi, küçük prensi kanguruya atıp, bizim soluklanma parkımız olan Dikmen Vadisi'ne gittim. İkimize de iyi geldi, minnak ilk kez fıskiye gördü, bayıldı :)


Bu resmi koyar, havadan, sudan bahsederim derken fırsatım olmadı, ertesi gün oldu. Aaa, bir uyandık, şıkır şıkır yağmur yağıyor.
Bayılırım yağmura :)
Çevremdeki insanların nerdeyse tamamı nefret eder, kapalı havada içlerinin sıkıldığını söyler ama ben ba-yı-lı-rım. Aldım bebeği, sardım sarmaladım, şemsiyeyi açtım, hooop vadi. Yağmur şemsiyeye pıtpıtlarken miniğim uyuyakaldı, ben de Türkiye'nin gündemini aklıma getirmemeye çalışa çalışa huzuru aradım. Bir, termosta çayım eksikti.
Keşke kokuyu kaydetmeyi bulsalardı da, ıslanan çamların ve toprağın kokusunu da ekleyebilseydim.




"Milleti yatırınca yazayım artık, çok oldu, ihmal ediyorum günlüğü" diye düşünürken, büyük prensin öğretmeni aradı, düştüğünü ama endişelenecek bir şey olmadığını söyledi. Arkadaşı iteklemiş. Tüm keyfim kaçtı ama almaya gitmedim, akşam gelmesini bekledim. Servis geldi, zil çaldı, birtanem ağlayarak geldi, gözler kızarmış, yüzü morarmış. "Anne başım çok ağrıyo, midem bulanıyo" dedi ve içeri giremeden kapıda istifra etti. Durumu "düşmüş bir çocuğun istifra etmesi" olarak cımbızlayan beynim döndü, alıp hastaneye götürmeye hazırlanırken, biraz biraz toparlandığını fakettim. Sonradan anlaşıldı ki, kusma ile baş ağrısı farklı nedenlerden. Okulu aradım, "hasta çocuğu neden eve göndermediniz?" diye, uzun uzun yazmayayım artık, sınıf öğretmeni, ingilizce öğretmeni, sekreterler ve müdire hanımla olan görüşmelerden sonra okulda iyi olduğunu, serviste midesinin bulandığı sonucuna gelindi.

Konu çocuklarım olunca neden paranoyaksam bu kadar, dediklerine inanamıyorum, "hep saklıyorlar, süslü kelimlerle anlatıyorlar, halbuki öyle değil" düşüncesi çıkmıyor aklımdan.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder