İzleyiciler

31 Aralık 2015 Perşembe

2015

Gonul isterdi ki keyifle bir degerlendirme yapabileyim. Ama maalesef agridan uyandim, yakinda ilac aldigim icin tekrar alamiyorum, disetlerim yuzumden farkedilecek derecede sis.
Allahim nasil da canim yaniyor :(
2015...
Bebegime kavustum. Hem de ilk hamilelikte yasadigim sikintilardan tek birini bile yasamadan. Lohusayken cok zorluk cektim. Ama bu durum da duzelmeye baslamisti artik, detaylari yazmistim.

Son uc hafta... ne olduysa oldu tepetaklak oldu her sey.
Agzimin agrisi kulagima, bogazima vuruyor. Uyuyamiyorum, yemek yiyemiyorum. Gucten cok dustum, tahammulum de kalmadi. Bebegime cocuguma sabredemiyorum. Esim zaten yanimda olmuyor, cok kiriliyorum. Ilac sevmem guya, aldigim agri kesicinin haddi hesabi yok, antibiyotigin 2. kutusuna basladim bugun. Dis hekimine ulasamiyorum, kizi ameliyat olacakti. Cevap vermiyor.
Ve ilave. Bakici grip oluyor. "Ben hastayim, gelemicem" diye mesaj atacak kadar saygisiz. Senelerce calistim, hep izin aldim, emrivaki yapmadim hic. Bu benim hatam mi tartisilir gerci.
Ve asil haber. Ertesi gun yazdigi hamilelik mesaji. Hem grip, hem hamile.
Agridan bayiliyorum, evi birseyler goturuyor. Yapabildigim tek sey bebege bakmaya calismak. Ne yiyorlar, ne giyiyorlar, odev, okul isleri bilmemne... kendi basinalar.
Yaklasik 10 gundur is gelmiyor, ha su durumda ggelse ne kadar yapabilirim mechul ama gelmemesi cok ilginc. Caydirmaya calisiyorlarsa ne aci.
Ne oldu 3 haftada boyle?
Birinin nazarina mi geldim, ahini mi aldim. Bu nasil bir ustustelik boyle??
Ilave birseye dayanacak gucum yok. Allahim sana siginirim.

Yeni yilda, once saglik, sonra cevremde beni kullanmaya calismayacak insanlar, duzenli bir hayat ve huzur istiyorum.
Allahim sabir ver bana.

23 Aralık 2015 Çarşamba

Rızkımı veren Hüda dır....

Çalısırken en büyük keyfim dizi izlemek. Genelde dinlemekten öte gitmiyor, arada bir merak ediyorsam göz atıyorum.
Güncel dizilerden bir tek "Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz"ı izliyorum böyle, çok mu güzel, hayır değil, aksine esas oğlan evli, üstüne bir de metresi var, metres hamile. Bir de mafya dizisi, beline silah alan adam sayılıyor. Niye izliyorum o zaman, çünkü Hayriye Hanım var, Baba'nın annesi, Karadeniz şivesi ile konuşuyor ve ben ona bayılıyorum. Ne kadar tasvip etmesem de seviyorum bu diziyi izlemeyi. Gelgelelim konu bu değil.
Dün akşam gösterilen bölümü internetten izliyorum, reklam falan da yok, gayet hoş. Oyunculardan biri esnafı dolaşmaya çıkıyor, alttan Nesimi'nin muhteşem satırlarını bir deli ses yorumluyor. Az önce aradım taradım Ahmet Arslan'mış söyleyen kişi. Ama konu bu da değil.
Konu, bu şarkıda ne gösteriyorlar ki diye gözümü ekrana kaydırdığımda gördüklerim. Turgay Tanülkü fırıncıya zarfla para veriyor, usta da veresiye defterini fırın küreğine koyup ateşe atıyor!!.

Allah bana da böyle büyük işler yapmayı nasip etsin. İmrendim.

Canım annem, "hastanelere gitmek lazım, aç, açık hastalar vardır, yardım etmek lazım, karnını doyurmak, gönül almak lazım" der. "Yurda gitmek, sevgiye aç çocuklarla oyun oynamak lazım" der. "Huzurevine gitmek, ordaki insanlara destek olmak lazım" der. Der ama şeker bir yandan vurur onu, tansiyon bir yandan, gidemez.

Ben gitmeliyim. Her zamanki bahanelerimi arkaya atıp gitmeliyim.

16 Aralık 2015 Çarşamba

tek tek gelin üleyn!!!

Dün geceyi, acile gidip bir ağrı kesici iğne yaptırmak ya da gitmemek ikileminde kalarak ve acaba ağrıdan ölünür mü  diye düşünerek geçirdim. Uyanınca da soluğu diş hekiminde aldım.
Uzatmayayım, başım dertte. Zira öyle bir aşamaya gelmişim ki, kullanmam gerekecek olan antibiyotikle emzirmem yasak. Yani öyle sütün tadı bozulur falan değil, bilinen yasak!
Pazarlık yapıyoruz diş hekimiyle, güvenli bir antibiyotik kullanacağım, 10 gün sonra kontrol. İyileşme varsa bebeğin büyümesini bekleyeceğiz işlem için, yoksa yapılacak. Kısacası olay, geçen haftalarda yazdığımdan başka bir boyuta tırmanmış.
Enfeksiyonu temizlemem gerekiyor diyor, sıktığı fısfıs uyuşturmuyor. Enfeksiyon olunca uyuşmazmış. Yaptığı iğne de uyuşturmuyor. Öff, ne acıyor Yarabbi!

Rahat uyursun bu gece demişti ama hala ağrıyor. Az önce bir parol daha aldım. Ve sanırım ateşim de var.

Aynı zamanda yeğenimiz bir yaşında. Onun partisi vardı bu gece, dün kayınvalideler geldi İzmir'den. Senede birkaç kere ancak gelirler, biz de bayramdan bayrama gideriz. Süslü gelin severler, dolayısıyla onlarla görüşeceğimizde kuaföre uğrar, gardrobun saklı köşelerindeki janjanlı kıyafetlerimi giyer, onların taktığı takıları takarım. Yani -dım. Düne kadar. Beni gördüklerinde şok olduklarına eminim. Dün başka fenaydım, bugün başka. Çok da umrumda olmadı, bir sürü sıkıntım var, Allah beterinden korusun.

Aynı zamanda sevgili eşim her depresif durumunda yaptığı gibi evin bir tarafına tadilat yaptırmakla meşgul. Bu sefer piyango mutfağa çıktı.
Dolaplar değişirken bir posta delirmiş, temizlikçi hanımla altından kalkmıştık. Sıra tezgaha gelmiş dün. Dip köşe temizliği yapmamızın ertesi günü ustanın gelmesi Murfy ile mi alakalı, şansım mı bilemedim ama eve yayılan beyaz ince toz ve mutfağın batması yüzünden sinirlerim bozuldu. Çocukların görmediği bir yerde gittim ağladım. Kocama çemkirdim çemkirdim, alındı hazret, gitti mutfağı temizledi.

Aynı zamanda yaptığım işi idare beğenmemiş. Şefim arayıp beklememi söyledi, eskiz yapacakmış, ona göre çizecekmişim. Ay sonunda ortaya çıkan işten maaş alacaksam yandım çünkü hepi topu altıbin metrekare binanın sadece planları var. Belki o bile yok.

Uyumalıyım, ağrım azaldı şükür. Ama canım istemiyor.

Canım hiçbir şey yapmak istemiyor.

14 Aralık 2015 Pazartesi

çıkmaz

Küçük prensim yanımda yatıyor. Yanından kalkarsam uyanıyor.
Bu yüzden büyük prensimin "boy uzatma sütü"nü veremiyorum geceleri.

Bu sabah ilave olarak kahvaltı da hazırlayamadım. Kahvaltıdan geçtim, hava soğuktu, tayt giydireyim istedim, kirlideymiş. Eşofman altı giydirdim, sanki mahrumiyet bölgesindeyiz. Şaşırdı kaldı zavallım. Yalap şalap hazırlayıp uğurladım kapıdan. Servise bile bırakamadan. Birtanem, aç, bakımsız ve yalnız gitti.
Canımın sıkıntısından kulaklarım uğuldamaya başlamıştı ki, bebeğim kucağımda mızırdanmaya başladı, aynaya bakmayı pek sever, önüne götürdüm, işe yaradı hakikaten. İki tatlı dişini göstere göstere güldü. Gülüştük.

Gözüm kendi görüntüme takıldı... Allah'ım. Yüzüm gülüyor ama gözlerim gülmüyor. Bilakis gözlerim hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyor. Yanları kırışmış, altları morarmış. Fi tarihinden kalma gözlüklerin altında.
Ben ne kadar da yorulmuşum böyle. Yıllar dövmüş beni. Koş, koş, para kazanmak için koş, hayatta kalmak için koş. İyi anne, iyi evlat, iyi eş olmak için koş. Koş da, kendin için bir durup soluklanma bile.

"....
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
......."  (Yaş otuzbeş, Tarancı)

Kendime üzülüyorum, ne olacaktım, ne oldum? Sonra, nankör olduğumu, şükretmem gerekirken neler düşündüğümü haykırmaya başlıyor iç sesim. Kendime acımak ve elimdekine şükretmek ikileminde kalıyorum. Hayatımın çoğu döneminde olduğu gibi.

Ne yapsam?
-Kuaföre gitsem, röfle yaptırsam?
-Bebeğimi hala emziriyorum. Neden kimya bulaştırayım?
-Birkaç günlüğüne bir yerlere kaçsam?
-Bebek çok küçük, hava soğuk, neden düzeni bozayım kış vakti? Üstelik büyüğün de kursları var.
-Kitap okusam?
-İşim var, zaten kimse inanmıyor bu işi yürütebileceğime, neden ellerine koz vereyim?
-Spora gitsem?
-Bebek?? Bakıcı kapıda mı beklesin?
-Kendime yeni kıyafetler alsam?
-Lazım mı? Şu parasızlıkta...

Eşimin, "Her şeye bir lafın var, senin yapasın yok" lafı çınlıyor şu an kulaklarımda.

Sanırım ben yaşamayı beceremiyorum.



10 Aralık 2015 Perşembe

"mim" de neymiş derken...:)

Tatsız tatsız bilgisayar başına geçmişken, sevgili Handan 'ın neşeli yazısını okudum. Öyle keyifli yazmış ki, neşelendirdi beni, önerdiği oyunu da hemen oynamaya karar verdim :)

- İlaç kullanmaktan nefret ederim, mecbur kalmadıkça kullanmam.
- Uyku en sevdiğim şeylerden biridir, günün her saati uyumayı beceririm. Tek handikap, eğer kendim uyanmadıysam, dış etkenler uyandırdıysa (zil, telefon vs.) içimdeki suratsız, mutsuz kadın hortlar. Kurduğum çalar saat ve çocuklarım istisna.
- Aynı anda birden fazla iş yapmayı severim. Hayat dolu dolu mu yaşanıyor o zaman, keyfi mi kaçıyor koşturmaktan henüz karar veremedim ama, hala koltuğumun altında birkaç karpuz olsun istiyorum.
- Mutsuz zamanlarımda gözümde hep şu manzarayı canlandırıyorum. Ahşap, sade ve düzenli bir ev, kuzine yanıyor, üstünde çay demleniyor. Ben kitap okuyorum, yerdeki yatakta çocuklarım uyuyor, kucağımdaki kediyi seviyorum, çayımı yudumluyorum, yağan yağmuru izliyorum. Arada  bir gök gürlüyor.
- Youtube'dan "thunderstorm heavy rain" açıp, en uzununu seçip uyuyakalmışlığım çoktur.
- Panik zamanları sakin atlatıyormuş gibi görünürüm ama beynim o dönemi başından sonuna kadar siler. Bu duruma hiçbir anlam veremem, sanki biri anlatmış da dinlemişim gibi olaydan haberim olur. "Ne oldu" diye sorana ayrıntı anlatamam.
- Hem çalışıp, hem evi jilet gibi olan insanlara gıpta ile bakarım. Zira benim evimin altüst olması için bir gün yeterlidir. O beceriyi bana vermemiş Yaratan.
- Anneler, babalar, sevgililer, şuncular buncular gününden nefret ederim. Sırf para kazanmak için anası babası osu busu olmayanları ezerler bana göre.
- Birini kırmaktan, yanlış anlaşılmaktan korkarım. Cümlelerimi itinayla seçerim. O yüzden, yazılı ifadelerim sözlülerden daha etkilidir.
- Tatlıların her türü beri gelsin. Yaşım ilerledikçe, masum tatlılara nazaran ağdalı tatlılara daha bir sulanıyor ağzım.
- Güzel giyinenlere ve bakımlı olanlara çok imrenirim. Ama özel günler dışında oldukça sade ve özensizimdir. Bu yüzden karar verip dışarı çıkmam birkaç dakikamı alır.
- Randevuya zamanında gitmezsem kendi kendimi yerim, saatinde gelmeyene sinir olurum.
- Vefaya çok önem veririm. Arayanı ararım, gördüğüm iyiliği karşılıksız bırakmam. Kötülüğü de karşılıksız bırakasım gelmez de, Allah'tan korkarım, yapamam.
- Cebimdekini son kuruşuna kadar asla harcamam.
- Sürpriz sevmem, tamam herşeyi bilmem gerekmesin ama hiç olmazsa birşeyler olacağından haberim olsun. Habersiz misafirden nefret ederim mesela. Haberliye bayılırım. Ohhh yiyelim, içelim, muhabbet edelim.
- Yüzeysel öğrenirim. Yapmam gerekeni bilirim ama nedenini bilmem. Bu durum beni çok rahatsız ediyor ama değiştirmek için gerekli sabrı bulamıyorum kendimde.
- Üşümeyi sevmem.
- Bilgisayar oyunlarına bayılırım. Hatta atariye bile bayılırım ben. Bütün gece Age of Empires oynayıp, uykusuz işe gitmişliğim vardır.
- Eleştiriye hiç gelemem. İşime karışılmasını sevmem.
-İnsanlara çabuk güvenirim. Çok kazık yerim. Bi daha güvenmem derim, yine güvenirim. Bu böyle sürer gider.

Ayyyy ben daha yazar yazarım bunu da. Bi yerde de nokta koymak gerek :)))

Ben daha yeniyim, tanıdığım çok kişi yok. Olanı da çoktan mimlemişler zaten :)

9 Aralık 2015 Çarşamba

gingivit

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
o kadar müteessir değildi...

der ya Orhan Veli, Süleyman Efendi için...

Hiçbir şeyden çekmedim dünyada, dişlerimden çektiğim kadar. Çektirdim, doldurttum, kanal tedavi, ortodonti... En belalısı da gingivit denen dişeti iltihabı.
Ayyy, dişetlerimden neler çektim Allahım :( Tedavisi zahmetli, bakımı dertli... Falan falan derken bir süredir uyuyordu. Geçen ay uyandı.
Sağ üst azılardan birinin üstü fena şişti, zonklamaya başladı. Ağrıdı oldukça ama ertesi gün azaldı, sonra geçti. Bu iltihaplanmanın çene kemiğini erittiğini biliyorum ama şu dönem için pek umrumda olmuyor.
Zannettim ki kurtuldum bitti.
Bitmemiş. Ertesi gün yan dişimin dişeti şişince dişhekimimi arıyorum. Diyor ki "Antibiyotik gerekiyor. İşlem yapsak da yapmasak da gerekiyor."
İşlem dediği çin işkencesinin bir tık eksiği.
"Emziriyorum, antibiyotik alamam" diyorum, "emzirirken alınabilen antibiyotiklerden kullanırsınız, ama sütünüzü sağmanız gerekebilir çünkü sütün tadı acıyor" diyor.
Ben tek gıdası anne sütü olan bebeğe ne vereyim şimdi? 5 gün mama versem, -ki ben mamanın tuzak olduğunu düşünen biriyim, komplo teorilerim var bu konuda- memeyi bırakır velet.
Dişlerimin bakımını daha hassas yapıyorum, dişipiyle falan.. bir de gargara alıyorum..Aslında olması gereken bakım öyle de, yapabilene aşkolsun.
Birkaç kez daha şişiyor ama sonrasında toparlıyor.
Hahhayt diyorum yendim seni. Aslında yenemediğimin farkındayım ama erteledim sanıyorum.

Bu hafta başı yeniden şişiyor. Öyle şişiyor ki kulağıma vuruyor ağrısı, yutkunduğumda o tarafın bademciği acıyor. Sonra o iniyor, ön dişime teşrif ediyor şiş.

Ağrıyı tarif edemem. Kekik çayı iyi gelir diyorlar, şimdi içiyorum bakalım. İşe yarasa keşke.

Hepsini çektirip damak taktıracam. Ne bu böyle be!




8 Aralık 2015 Salı

bana bi haller...

Şu onlu halleyi bulanı kutup ayıları kovalasın.
Gece gece, öfff ne yaptım ben ya.
Gittim önce edebimle bir tane yedim. Sonra kesmedi, bi yarım yedim, hemen sonrasında kalan yarımı.
Yetmedi, bundan sonrakileri gidip tek tek aldım.
Kaç kere daha gidip aldığımı yazmıycam.

Yarın oram buram kabarır artık.

6 Aralık 2015 Pazar

ayran- tahtırevan

İşe başladım ya, bir yerlerim havalandı galiba benim.
Aslında öyle bir tip de değilimdir. Ama annemin, bakıcımızın ve hayallerimin verdiği gazla havalandı işte.
Bakındım, araştırdım, "çalışıyorum öderim" dedim, model seçtim, renk seçtim... Eşim kararlarıma saygı duyar, desteklemese de engel olmaz. Akşam oldu, ona söyleyeyim dedim. Sonuçta kesin karar verirsem ona yıkacağım alma işini.
Dedim ki; "Hayatım, ben araba almak istiyorum."
"Tamam" dedi. "Çocukları yatırınca ayrıntılı konuşalım" dedi.
"Nerden bulacağız parasını? Kartlar dolu, ikimizin üstünde de kredi var", demedi.
"Hani trafikten çok korkuyordun, ne değişti birdenbire?", demedi.
"Senin gibi kapitalist düzen düşmanı, tüketim toplumu olduk diye şikayet eden biri nasıl oldu da böyle bir karar verdi?", demedi.
"Bi git yaaa" demedi.

Ben böyle tepkiler bekliyordum sinsiden. Halbuki o tek vuruşta nakavt yapacak soruyu şekillendiriyormuş beyninde.

Büyüğü yatırdık, küçük uyumaya direndi, bense yeni yetmeler gibiyim. Tamam dedi ya, sitelerden bakacağız güya, bilenlere haber salacağız, içim kıpır kıpır. Bekleyemiyorum bebek uyusun. Açıyorum yeniden konuyu, cici arabamı neden istediğimi anlatıyorum. Bana nereye gideceğimi soruyor. "Haftada bir kere ofise giderim, iki kere spora giderim, bir kere de S. ile pazara gideriz. Sık sık da vadiye gideriz" diyorum.
Cevap;
"Senin istediğin arabanın vergisiyle, bu dediğin yerlere dört ay taksiyle gidilir. Kaskosunu, bakımını, benzinini saymıyorum bile. Sanıyorsun ki, arabanın parasını vereceksin, bitecek."

Amelie' de bir sahne vardı, kız cam gibi kırılıp, patır patır yere dökülüyordu. Ben ve hayalim parça parça halının üstündeydik.
Halbuki ben camlara film taktıracaktım, kadın şoför olduğum için sıkıştırmasınlar beni diye.



Bari paramı biriktireyim de şu reklamını yaptıkları sitelerden bir ev alayım. Asansörlü, geniş....:))))Yok yok, bir değil, iki tane alayım. İki evlada birer ev. Hak geçmesin.

Bu aralar çok düşüneyim, az konuşayım ben. Saçma saçma şeyler çıkıyor çünkü. Ne olduysa böyle, çok az uyuyorum son haftalarda, hücreler mi öldü, ne oldu??


3 Aralık 2015 Perşembe

Herkes iyi bildiği işi yapmalı (mı acaba?)

Bebeğimiz bizi şereflendirdiğinden beri onu verene şükrediyordum ama evimin durumu ve benim halim içler acısıydı. Ev dağınık ve kirli, su içmeye bardak yok, tezgahın üstü herdaim dolu, yemek niyetine sıklıkla makarna ve yumurta yeniyor, çocuğun forması kirli, kocanın gömleği ütüsüz...Bense üstüm başım kusmuklu, banyo yapmaya fırsatım yok, belime kadar gelen saçlarım keçe gibi, sinirlerim harap.
Yardımcıya ihtiyacım var, çalışmıyorken finanse edemem. Çalışmam lazım, paranoyağım, bebeği yabancıya bırakamam.
Devrelerim yanmaya yakın bir fikir geldi aklıma. Güvenilir bir bakıcı bulup, evden çalışmak. Bu süreç oldukça çetrefilli oldu ama anlatıp, uzatmayayım.

Yaklaşık bir haftadır eve bebek bakıcısı geliyor.
Ben de cömert patronumun çalışma odama kurdurduğu mini uzay üssünde proje çiziyorum. Bilgileri e-postayla alıp, aynı şekilde geri gönderiyorum. Birtakım sıkıntılar olmuyor değil ama şimdilik iyi gidiyor çok şükür.
Aylardır karman çorman olan evde, yüzeysel de olsa bir düzen var. Oturacak yer var artık, öyle söyleyeyim. En büyük sorun olan yemek çözüldü, günde en az iki tencere tıkırdıyor. Bir de yürürken duvar diplerinde uçuşan tozlardan kurtulduk. Saçlarımı kestirdim, sıkça banyo yapıyorum. Ama....
Kusursuz sandığım planımda iki tane handikap çıkıyor.
İlki; küçük prensim bakıcı ablasından pek hoşlanmıyor. Oldukça mızmız, hatta normal mızıldanmıyor, eyyeyyeyyy diyor bir yandan ağlarken. Soyuma sopuma küfrediyor sanırsam. Onun ağlama sesini duyunca çalışamıyorum da.
Bir de gece uykusuna zaten zor geçerdik, şimdilerde daha bir uzuyor geçiş. Çıstak müzikle saatlerce dans ediyoruz. Uyuduktan sonra da, bazen on dakikalara düşen periyotta "yoklama" yapıyor minik.

Aklıma şu karikatür geliyor sıklıkla:
Yaşlanınca o da bana bakıcı arayacak, ya da huzurevine bırakacak. Ayyh Yarabbim!!! Aynı şey değil, aynı şey değil deyip duruyorum kendime ama ne fayda, geliyor işte aklıma. Kızım da yok benim, kalırım kakalak gibi ortada.

İkinci handikapsa; bakıcının bebek istiyor olması. Yakında "ablaa, müjdem var" diye gelirse yandığımın resmidir.

Hem simidim tam olsun, hem karnım tok olsun diye başladım bi işe. Karnım azcık aç kaldı, simidimden de birkaç ısırık almam gerekti ama yine de zorla oluşturduğum şu düzeni bozmam gerekmez inşallah.




27 Kasım 2015 Cuma

Bu yapılan hayır mı şimdi?

Düzenli olarak birileri karşımdaki parkta, yere(!) bayatlamış ekmek atıyor. Bazen simit, bazlama ve galetayla çeşitlendiriyor. O kadar çok ki, bir lokanta ya da bakkal falan diye düşünüyorum. Amacı eminim ki israf etmemek. Ama ne yaptığının farkında olmayacak kadar sığ bir zihniyete sahip demekki.


Bu vatandaşa Allah'tan akıl istiyorum. Perdemi açıp yola baktığımda saçılan ekmekler,benim gibi lokmayı yolda gördüğünde öpüp başına koyan bir insanı geleceği için çok korkutuyor.
Parka gelen köpekler bu yığını bir hayırlıyor, dağıtıyor. Sağa sola saçıyor ki, parkın köpekler tarafından -çok afedersiniz- tuvalet olarak kullanıldığını bilmeyen yoktur sanırım.
Güvercinler ilk günler gelip biraz tırtıklıyor, sonra taşlaşıyor olsa gerek, serçeler bile uğramıyor yanına. Belediye görevlileri birkaç gün sonra çöpe dönüşen ekmekleri, söve söve (bence çok haklılar) toplayıp atıyorlar.

Acaba bunu yapan açlığı biliyor da mı atıyor, bilmiyor da mı atıyor?

22 Kasım 2015 Pazar

forever

Geçen gün e2'de rastladım, iki dakikada çekti içine beni. Oynayan 1.sezon 8. bölümüymüş, "internette baştan başlayayım bu diziye, bakalım nasılmış" dedim. Hepi topu kırk dakikalık diziyi üç- dört oturumda izleyebilmiş olsam da, çok beğendim. Diziyi... Yoksa Ioan Gruffudd'u değil :)))))
Yeni takıntım olma olasılığı çok yüksek.

Uykuu, biraz duygu...

Miniğim, yanında uyumazsam yirmi dakikadan fazla uyumuyor. "Anne sensörü" var velette, beraber uyursak tatlı tatlı uyuyoruz çok şükür.
Bu sabah saat on civarı uykusu geliyor, yatıracağım. "Bir buçuk saatten fazla uyumaz ya" deyip, en sevdiği uyku pozisyonunda yatıyoruz beraber. Ben bağdaş kuruyorum, paşa hazretleri kucağımda, yüksekçe bir yastığa koyuyorum başımı. Ohh, uyku kardeşim ver elini.
Gözümü açtığımda saatin oniki olduğunu panikle görüyorum. Tam da abimizin tekvando dersinin başlangıç saati.
Hızlı hazırlanmada iyiyimdir, sonuç hiç estetik olmaz ama gitmek gereken yere oldukça hızlı gidebilirim. Nitekim bebeği, çocuğu, kendimi hazırlayıp salona gittiğimizde, saat onikiyi çeyrek geçiyor.
Ders bitip çocuklar dağılırken öğretmeni, "Lütfen onikiye çeyrek varken gelin, ısınamıyor, hareketlere doğrudan başlaması gerekiyor" diyor, sanki her sefer geç getiriyorum.
Ama aklımda bir soru, acaba geç gelme sebebini sordular da beni oğlum "anam uyuyakaldı" diye gammazladı mı beni diye. Cevabından korktuğum için soramıyorum.

Bir daha da saat kurmadan uyumam, tövbe.

20 Kasım 2015 Cuma

Bakıcı, anneyi dövdü sevgili seyirciler

- Cumartesileri çalışmam, aileme ayırıyorum...
- 9dan önce gelemem, 6dan sonra kalamam. Küçük bir çocuğum var...
- Sigorta istiyorum, insanlar şikayet ediyormuş, büyük cezalar ödeniyormuş...
- Dolmuşlara zam geldiğinde ben de zam isterim, iki araçla geliyorum. Beni zorlar...
...
Sıra bana geçtiğinde içimdeki ben'ler konuşmaya başladı.
Bir tanesi, "Dediğin parayı veremem, şu parayı verebilirim. Sigortanı yaptırırım ama kuldan korktuğum için değil, Allah'tan korktuğum için. İstedin, hakkındır. Cumartesi ve çalışma saatleri tamam, fakat hafta içi izin alırsan beni zor duruma sokarsın, mecbur kalmadıkça izin alma lütfen. Zam konusuna gelince, hele bir başla bakalım. Birbirimizden memnun kalırsak dolmuşa zam gelmesini beklemem zaten" dedi, bunu sesli söyledim.
Diğeri, "Kıskandım seni" dedi, "Hakkını savunabildiğin için kıskandım. Allah'ın her cumartesi günü itirazsız çalıştığım, senelerce mesaiye kaldığım, bayramlarda törenlerde çalıştığım için kıskandım. Benim de ailem, küçük çocuğum vardı. Annem ben işe giderken peşimden "Bu kadar küçük bebek bırakılır mı, senin kazandığın para haram!" dediği halde çalıştım." dedi ve ağlamaya başladı ama konuşmaya devam etti. "Ağzımda kariyer, vefa, ihtiyaç mazeretleri vardı, ama hiçbiri çocuğumun önüne geçmemeliydi, buna rağmen çalıştım. Ben senin kadar çocuğuma sahip çıkamadığım için kıskandım. Kendimi ezdirdiğim için, buna göre göre izin verdiğim, engel olamadığım için kıskandım." dedi, baktı muhatabı yok sustu ama ağlamaya devam etti.

15 Kasım 2015 Pazar

Vadide çeşit çeşit anneler

Bugün Ankara'da hava serindi ama pırıl pırıl bir güneş vardı. Bebeği kanguruya atıp, Dikmen Vadisi'ne yürüyüşe gittim. Vadi her mevsim güzel ama sonbaharda bir başka güzel. Sağ sol renk cümbüşü, yaz aylarındaki kadar kalabalık da değil.
Bebeğime kışlık tulumunu giydirmişim, başında şapka var, boynunda da tülbent. Ama rüzgar var, açık yerlerini tülbentle kapamaya çalışırken arkamdan "aiaiai aovaovao" diye şarkımsı bir ses geliyor, "bu da ne ki?" diye bakıyorum. 2-3 yaşlarında bir kız çocuk, 2(iki) tekerlekli bisiklete biniyor, İspanyolca sandığım bir dilde durmadan konuşuyor.Yanında anası olduğunu düşündüğüm hatun da bir yandan şarkı söylüyor, bir yandan da paten kayıyor. Ay şunlara bir "merhaba" desem diyorum, diyene kadar beni geçip gidiyorlar.
Allah'ım, şaşırıyorum, hoşuma gidiyor, imreniyorum.
Aynı tabloyu kendime uyarlıyorum sonra. Bisiklette benim çocuğum, elbette yardımcı tekerler takılı, ben seleye yapışmışım. Ayaklarımda yeri en çok kavrayan ayakkabım neyse o, malum çocuk bu, havuza doğru, yokuştan aşağı neyim hızlanır. Peşinden koşabilmek lazım. Sırtımdaki çantada en az bir takım yedek çamaşır, düşme çarpma merhemleri. Ağzımda da aiai aovaov yerine Ayetel Kürsü.
Çizdiğim tablo hoşuma gidiyor, gülümsüyorum. Aşırı korumacı olduğumu fısıldıyor bir ses. Hemen kovalıyorum onu.
Derken düz yol bitiyor, yokuş aşağı ineceğim. Hızımı azaltıyorum, malum zemin kuru yapraklarla dolu, ayağım kayar, düşerim, müşerim.
Hafazanallah.
Eve gelince işkembe çorbası pişirmeye kalkıyorum. Kucağımdan inmeyen miniğim, her fırsatta tencerenin içine atlamaya çalışıyor. "Güzel olmuş" diyen oğlum bana dünyaları bağışlıyor. Çorbanın adı "Boy Uzatıcı Çorba". Tarifi http://www.nefisyemektarifleri.com/terbiyeli-iskembe-corbasi/

yeni bir günlüğe daha başlarken...

Kendimi bildim bileli günlük tuttum ben. İçimde hep okunması kaygısıyla. Okundu da zaten, yazılı olanlar illaki birilerinin eline geçti, elektronik olanlar tehlikeli boyuta gelince korkudan silindi. Bu seferki bilmem kaçıncı. Heveslendim yine, hayatı kaçırmamak adına, yararlanabileceğim şeyleri bulabilmek umuduyla, bir de yazma ihtiyacımı köreltmek için başladım yine. Çok iddialı değilim, zira geçmişimde bir sürü ölü blog taşıyorum. Ama keşke güzele ulaşabileceğim, iyiyi ulaştırabileceğim faydalı birşeyler yapabilecek olsam.
En büyük isteğim, evimin ne kadar kirli olduğunu, yemeğimin olmadığını ve aylar boyunca yazamadığım için üzgün olduğumu yazmamam. Acı haberler verdirmesin yüce Rabb'im, onu kastetmiyorum tabi. Benim dileğim kendimi tekrar etmemek.
Zaman hızla geçiyor, ömrümün her döneminde bunun ayırdında oldum ancak son zamanlarda farkettiğim, yaşlanıyor olmam. Kaydetmesem iyi- kötü herşey unutulacak.
Bakalım bu iş profesyonelliğe dönecek mi yoksa geçici bir heves olarak kalacak mı?
Bilmemkaçıncı güncenin ilk yazısı.
Ben Eylül'den beri 37 yaşındayım. İki güzel yürek bana "anne" dedikçe onları verene şükrediyorum. Bazen sabırlı, bazen çekilmez, bazen suratsız ama şartları gözetildiğinde iyi bir eşim.
Üniversiteli olduğumdan beri koşturarak geçti hayatım. Okurken çalıştım. Çalışırken yüksek lisans yaptım. O koşturmada evlendim, yüksek lisans bitince onun boşluğuna "ek iş" koydum. İlk bebek gelince ek işi bıraktım, işe devam ettim ama o ana kadarki ömrümün en zor dönemine girdim. İşler yoluna girmeye, kendime vakit ayırmaya başladığımda, şeytan azapta gerek, ikinci bebeğimi doğurdum. Sadece hastalıkla kesintiye uğrayan iş hayatım, 14 sene sonunda 6 aydır dondurulmuş durumda. Nefret ettim ev hanımlığından, yeniden sahalara dönme isteğindeyim ama çare bulamadım şu zamana kadar. Uğraşıyorum, bakalım bulabilecek miyim?
Yağmur severim, kuzine severim, kitap severim, dost severim, yer yatağı, yer minderi, yer sofrası... yer'e ait pek çok şeyi severim.
Severim de kavuşamam.